Aras Bulut İynemli'den Küçük İskender Şiiri!
Bu ölümsüz ve güzel insanın anısına...
Etiketler: bir organ nakli gibi sevmiştim seni, dil, edebiyat, küçük iskender. aras bulut iynemli, ölümsüz şairler, şiir, şiir sokakta, video, youtube
Salt Aklın Dansı
Etiketler: bir organ nakli gibi sevmiştim seni, dil, edebiyat, küçük iskender. aras bulut iynemli, ölümsüz şairler, şiir, şiir sokakta, video, youtube
Etiketler: 5 hececiler, büyük şairler, edebiyat, faruk nafiz çamlıbel, iksv, istanbul kültür ve sanat vakfı, nejat işler, şiir, tarih, videos, youtube
Yazım dilinin neden önemli olduğunu anlatma gereği var mıdır bilmiyorum. Dil kullanımına karşı yapılan eleştirilere verilen en bildik karşılık “yazılan anlaşılıyor ise sorun yok” olarak özetlenebilecek çok da mantıklı olmayan bir önermedir. Çok sık dile getirilen bu karşılığa atfen çok şey söylenebilir, ama mantıksızdır demek de çok tutarlı olmaz, çünkü yazım kurallarına bazı özel koşullar içinde gerekli önemi vermemiz zor olabilir. Örneğin, acil bir durumda bir yardım mesajı ulaştırmaya çalışırken imla hatası yapmamaya çalışmak biraz tuhaf olurdu. En başta söylenmesi gereken şey belki bu önermenin uzak görüşlülükten yoksun ve fazlaca ben merkezli bir yapısı olduğudur. Uzak görüşlü değildir; çünkü mantıksal sistemleri bozmanın en basit ve bilinen yolu, sistemin mantıksal yapısını sağlayan kurallar dizisini bozmaktır. Sistemin bozulması için ani ve şiddetli değişikliklere gerek yoktur, azar azar ve küçük ayrıntılarla oynayarak da belli bir süre içinde sistemin çökmesi sağlanabilir. Sistem içinde mevcut mantıksal kuralların oynanması ile sistemin çökmeyeceğini söylemek, hafif bir tabir ile, bahsedilen sistemin doğası ile ilgili bir şey bilinmediğini gösterir ya da bahsi edilen sisteme karşı aşırı bir duyarsızlık mevzu bahistir. Fazlaca ben merkezlidir, çünkü kendi dışında bir takım değerlerin korunmasına yönelik herhangi bir duygudan uzak birey, çağın hastalığı olan “sadece ve sadece işlevsellik” hayat görüşü ile kültüre yaklaşmayı seçebilmektedir. Özellikle dil konusunda “anlaşabiliyorsak her şey mübah” anlayışı bahsettiğim işlevsellik hastalığına işaret olup, aslında çok da iyi bir işlev çözümlemesi de değildir. Sisteme yaptığınız müdahalenin size zararı olmaması, yaptığınızın “işlevsel” olduğunu göstermez. Eğer aygıta yaptığınız eylem sizden sonrakilerin aygıtı kullanabilmesinde bir birim bile az işlevsellik yaratıyorsa ortada bir “gerileme” var demektir. Aslında bugün, dünyayı yarın hiç olmayacakmış gibi tükettiğimiz bir devirde yaşadığımızı düşünürsek; doğaya karşı gösterdiğimiz günübirlik yaklaşımları kültürün taşıyıcısı dile karşı da yapıyor olmamız çok şaşırtıcı olmasa gerek.
Yazım dili, dilin kurallarının en belirgin ve üzerinde en uzlaşılmış olan alanıdır. Öyle olması gerekir çünkü yazıyla derdinizi anlatırken mimikleriniz, tonlamalarınız ve beden dilinizden yoksunsunuzdur. İşiniz bir takım işaretleri yan yana getirip onları biçim ve anlam olarak doğru kullanmanıza kalmıştır. Öyle herkesin harcı da değildir yazım dilini kullanabilmek. Ana dilinizle kifayetsiz sohbetler etmek gibi doğal ve kendiliğinden olmaz. Yazım dilinin sözel iletişimden daha zor olduğu ileri sürülebilir. Konuşma dilinde olmayan, olması da gerekmeyen pek çok kural öğrenmek gerekir. Bu kurallar, sizin gibi yazım dilini kullanan toplumun diğer bireyleri ile bir etkileşimi ve mevcut birikimi öğrenmeyi de gerektirir. Bu yetmiyormuş gibi iletişiminizde fark yaratmak için gerekli araç gereç de sınırlıdır. Saydığım ve saymadığım daha pek çok nedenden ötürü yazım dili toplumların kültürel ve medeni düzeyini etkileyen ve şekillendiren bir özellik gösterir. Kültürün sözle aktarıldığı dönemler konuşma diline paha biçilmez zenginlikler getirmiştir. Kültür tarihine baktığımızda, birikimlerin sözel olarak aktarılması yönteminin kendini yazıya bıraktığını görüyoruz. Dolayısı ile kültür ve medeniyet yazı ile ancak kendine bir çıkış yolu bulabilmiştir. Bu bakımdan, yazım dilinin gelişmişlik düzeyi toplumun durduğu noktayı gösterir niteliktedir diyebiliriz. Türkçe asırlardır işlenen ve kullanılan bir dil olmasına rağmen yazım dili olarak kullanılması konusunda aynı şeyi söylemek çok mümkün değil. Bunun çok çeşitli nedenleri içinde, toplumun “genel eğitim” olanaklarından uzun zaman yararlanamamış olması başlıca gelir. Bu topraklarda Türkçe konuşulmuş ama yazılmamıştır. Bir kültür üretici aygıt olarak yazım dilinin geniş kitlelerin eline geçmemiş olması, yazım dili olarak Türkçe'nin ihmal edilmesine yol açmıştır. Yazım dili olarak geçmiş devletlerin farklı seçenekleri tercih etmesi, bir başka neden olarak sayılabilir. Tüm bunlara, yakın sayılabilecek bir dönemde yeni bir alfabeyi kabul etmemiz de eklenince, yazım dili konusunda henüz emekleme aşamasında olduğumuz net bir şekilde ortaya çıkar.
Bugün Türkçe yazım dili sorunlarına bakıldığında ihmalin ne boyutta olduğunu söylemek için ne esaslı tarih bilgisine ne de bir dil bilim donanımına sahip olmak gerekmiyor. Sözcüklerin ayrı ya da birleşik yazılmasından tutun en çok kullanılan bazı eklerin nasıl yazılması gerektiğine dair varolan sorunlar ve sorunların giderek acı gerçeklere dönüşmesi, tabloyu yeterince açık bir şekilde göstermektedir. Bir toplumda yazan ne kadar çok olursa sorunlardan kurtulmak o kadar kolay olur. Çünkü anlatmak, anlaşılmak ve anlamak isteyen birey, bu üç amacına ulaşmak için diğerleri ile ortak bir zeminde buluşması gerektiğinin farkına varır.
Genelağ'ın sunduğu olanaklar artık herkesi yazma çizme konusunda oldukça özgür kılıyor. Fakat herkesin yazabilmesi yetmiyor, sıra nasıl yazmamız gerektiği konusunda biraz kafa patlatmaya ve bu konuda ortak bir zemin bulmaya yarayacak tartışma ortamları oluşturmaya gelmiştir.
Bu yazının amacı Türkçe imla sorunlarına örnekler ile girmekti ama girizgah biraz uzun oldu sanırım. Başka bir başlıkta doğrudan örnekler ile bazı eleştiriler getirmekte fayda var. Sağlık ve yazı ile kalın.